Mide Koruyucu (!) mu ? Mide Bozucu mu?

Mide koruyucu olarak bildiğimiz proton pompa inhibitörleri masum diyerek hamilelere, reflüsü olan bebeklere bile vücutta hangi mekanizmaları bozduğu bilinmeden sıkça yazılmaktadır. Biraz derin incelendiğinde hücre içine inildikçe aslında mide koruyucu diye masumane lakap taktığımız bu ilaçların çok da masum olmadığını gönül rahatlığı ile belirtebiliriz. 

Mide yanmalarına, ekşimelerine, şişkinliğine, gaza, ağrılara mide asit fazlalığının neden olduğuna dair büyük bir yanılgı vardır. Midemiz görevini en iyi şekilde pH 1,5-3,5 arasında olduğunda yani oldukça asidik olduğunda yapar. Mide asidini azaltan ilaçlar mide pH değerini yükseltir, mide asiditesini azaltır. Bu şekilde geçici bir rahatlama başlıyor ama maalesef asıl sorun bundan sonra başlıyor. Mide asidi azaldığı için pH’ı normalde değere getirebilmek için midemiz daha fazla asit üretmeye başlıyor. Bu nedenle her mide koruyucu alışınızda ateşe bir odun eklemiş oluyoruz. Bu arada mide asidinin düşmesine hipoklorhidri diyoruz. Uzun süreli hipoklorhidri kronik atrofik gastrite yol açar ve B-12 vitamini eksikliği, otoimmün hastalıklar, mide kanseri, astım, diyabet, kronik yorgunluk gibi birçok duruma neden olur. (1)

Makrovücuttan mikrohücreye inerek bu ilaçların hücre düzeyinde neler yaptığını öğrenmeye hazır mısınız?

Arginin denilen çok değerli bir amino asidimiz hücrelerimizde sitruline çevrilirken mucizevi bir bileşik oluşur: Nitrik oksit. 1998 yılında keşfeden 3 bilim insanına Nobel ödülü kazandıran, azot ve oksijenden oluşan bu bileşiği vücudumuzda sadece bu enzimatik yolda üretebiliyoruz. Nitrik oksit en değerli damar gevşetici moleküldür. Vücuttaki tüm damarlar gevşeyerek organlar daha fazla kanlanır; hücrelere gıda ve oksijen sağlanır. Aynı zamanda damar gevşeyerek, kan basıncı düştüğü için tansiyon dengelenir, kalp damarları tıkanmadığı için kalp krizi önlenir, beyin damarları tıkanmadığı için felç önlenir. Bu kadar hayati öneme haiz nitrik oksiti, biz mide koruyucu alarak üretimi durdurup, arginini ADMA yoluna çeviriyoruz. Nitrik oksit oluşmayınca da kalp krizi, felç, hipertansiyon, sertleşme problemi (penisteki damarlar kanla dolduğu zaman ereksiyon oluşur), organ kanlanmasında azalmaya bağlı kronik yorgunluk, kronik enflamasyon vs oluşur.

Damarların iç yüzeyinde çarşaf gibi pürüzsüz endotel tabakası son derece kaygandır. Endotel hücrelerinde nitrik oksit oluşamayınca hücrede artıkları temizleyen lizozimler görevini yapamayarak damar iç duvarında yapışmış hücreler, artıklar, plaklar temizlenemeyerek damar tıkanıklıkları gelişmeye başlar. Tüm organlarımıza kan taşıyan damarlarımızın iç yüzeyinde bulunan endotel tabakası çarşaf gibi pürüzsüz ve son derece kaygandır. Endotel hücrelerinde nitrik oksit oluşamayınca hücrede artıkları temizleyen lizozimler görevini yapamayarak damar iç duvarında yapışmış hücreler, artıklar, plaklar temizlenemeyerek damar tıkanıklıkları gelişmeye başlar. Bu damarları tıkanan hücreler nöronlar ise Alzheimer hastalığı, kalp ise kalp krizi, beyin damarları ise felç, böbrek damarları ise böbrek yetmezliği yaptığı çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Vücudumuzda hiçbir şey gereksiz yaratılmamıştır. Mide asidininde faydaları vardır. Örneğin içtiğimiz suda, yediğimiz gıdalarda ne kadar hijyenik olduğunu düşünsek de milyarlarca bakteri, virüs, kandida cinsi mantarlar olabilmektedir. Bu mikroplar mide asidi normal (pH 3 altında) olduğu müddetçe 15 dakika midede kaldığında etkisiz hale gelir (2). Bu sayede bağırsaklara mikroplardan arınmış steril gıdalar gider. Mide koruyucu aldığımızda 24 saat boyunca midemiz asit üretemeyeceği için yediğimiz gıdalardaki mikroplar rahatça bağırsağa giderek SIBO (ince bağırsakta aşırı bakteriyel üreme), SIFO (ince bağırsakta aşırı mantar üremesi), kolit (kalın bağırsakta mikrobial enflamasyon), aspirasyon pnömonisi (bağırsaktaki mikropların akciğere kaçmasıyla gelişen tedavisi zor özel bir zatürre türü) gibi son derece sıkıntılı tablolara neden olabilmektedir. , listeria ve salmonella gibi yaygın bakterilerin yanı sıra, zatürree, tüberküloz, tifo ve dizanteri geliştirme riski daha yüksektir (3).

Mide koruyucu kullanıldığında 24 saat boyunca asit üretilemediğinden yukarıda bahsetmiştik. Proteinlerin sindirimi ve hazmı midede başladığı için midede asit olmayınca proteinler iyice sindirilemeden, emileceği yer olan bağırsaklara geçer. Bağırsaklar iyice sindirilememiş proteinlerin sindirimi ile daha fazla oyalanacağı için hazımsızlık, şişkinlik, gaz yakınmaları başlayacak. Asıl emilim yeri olan bağırsaklara sindirilememiş proteinler geldiği için vitamin, mineral ve amino asitlere ayrıştırılamayacağı için vitamin, mineral, mikrobesin eksiklikleri gelişecek. Özellikle demir, B12, magnezyum eksikliğinizin nedeni kullandığınız mide koruyucu olabilir.

Yediğimiz gıdalardaki B12 vitamini midede üretilen R faktörü isimli bir taşıyıcıya bağlanarak asıl emileceği yer olan ince bağırsaklara taşınır. Mide koruyucular atrofik gastrit denilen mide incelmesi yaparak R faktörünün üretildiği mide bezlerinde kalıcı olarak hasar yapar (4).  Bu nedenle yediğimiz gıdalardaki B12 vitamini bağırsaklara bağlanamadan dışkı ile atılır. Burada önemli bir husus da atrofik gastritin mide kanserine yatkınlık yaratmasıdır.

SIBO: Bir çalışmada ÜFE hastalarında kontrol grubunda% 6’ya kıyasla SIBO’da% 50 oranında bir artış olduğu bulundu (5).

Leaky gut (Geçirgen bağırsak): Proton pompa inhibitörleri mide duvarının geçirgenliğini etkileyerek geçirgen bağırsağa neden olur. Bu durumda da kronik hastalıklar, otoimmun hastalıklar gelişir.

Ülser: Helicobacter pylori mide asidi azalmadığı müddetçe mideye yerleşemez. Bu bağlamda mide koruyucu alanlarda mide asidi azaldığı zaman helicobacterin yerleşmesi için uygun zemin hazırlanmış oluyor. Artık bilinmektedir ki; mide ülserlerinin %65’i, oniki parmak ülserlerinin %90’ı helicobacter kaynaklıdır. (6)

İnflamatuvar barsak hastalıkları: Mide ilaçları, enflamasyonu azaltan adenozin proteinini üretimini azaltır (7). Bu durumda ülseratif kolit, Crohn hastalığı gibi bağırsağın otoimmun hastalıklarına neden olur.

Mide kanseri: Mide koruycucular gastrin hormonunu 3-10 kat artırır (8). Gastrin yüksekliği mide kanserini artırır (9).

Clostridyum: Bağırsaklarda ağır kanlı ishal yapan clostridyum difficile bakterisi mide koruyucu kullananlarda 3 kat daha fazla görülmektedir (10).

Astım: Astımlı hastaların %80inde reflü vardır. Bu ilaçlar mide asidini azalttığında dengeleyici mekanizma olarak vücudumuz daha fazla asit üretecektir. Artan asidini ymek borusuna kaçması, akciğerlere hava girişini 10 kat düşürerek, astımı kolaylaştırır (11).

Telomer kısalması: Devamlı kullanıldığı taktirde kromozomlarımızın en uç kısımlarında bulunan ve yaşlanmayı asıl belirleyen telomerlerimizin kısalmasını neden olarak erken yaşlanmaya neden oluyor. Telemori kısalan hücrenin bölünmesi azalıyor; kendini tamir edebilme yeteneği azalıyor.

Ölüm: 2017 yılındaki bir çalışmada mide koruyucu kullanan hastaların 5 yıllık izleminde tüm nedenlere bağlı ölüm riskinin arttığı saptandı (12).

Diğer yan etkiler:

  • Bulantı, kusma
  • İshal
  • Döküntü
  • Başağrısı, başdönmesi, anksiyete, depresyon
  • Kemik erimesi
  • İktidarsızlık
  • Erkeklerde meme büyümesi
  • Karaciğer, böbrek hasarı
  • Zatürre (13)
  • Demir eksikliği (14)
  • Folat emiliminde azalma (15) 
  • Çinko emiliminde azalma (16)
  • Kalsiyum eksikliği (17)

Proton pompa inhibitörü olmasa da mide koruyucu diyerek mide yüzeyinde tabaka oluşturarak midedeki asidin mide duvarını tahrişini engelleyen çiğneme tableti ve şuruplar kullanılıyor. Bunların bazılarının içeriğinde alüminyum olması nedeniyle son derece dikkatli kullanılmalıdır. Alüminyum ağır metaldir; vücuttan atılması özel tedaviler haricinde imkansıza yakın derece zordur; vücutta biriktiğinde de Alzheimer hastalığı, ağır anemiler, kronik yorgunluk, kabızlık, adinamik kemik hastalığı denilen kemik erimelerine yol açabilmektedir (18).

Son söz: Proton pompa inhibitörleri doğru gerekçelerle kısa süreli kullanıldığında hayat kurtaran ilaçlardır. Fakat mide koruyucu diye kullanılan bu ilaçların neredeyse tamamına yakını lüzumsuz başlanmakta olup; Hipokrat’ın “Primum Non Nocere: Önce Zarar Verme” ilkesine ters düşmektedir. Aslında vücudumuzda bulunmayan kimyasalları gelişigüzel ve uzun süreli kullanmamak, vücudumuza yapacağımız en doğru yatırım olacaktır. 

Kaynaklar